Ayağına olmadığından,
Eline yakıştırdığı rugan kırmızısını
Umarsız taşır gibi geçiyor Fransızca'dan Bayan Paris.
Şarabı yatağa döküldüğünden,
Üzüm kokuyor her uykusu.
Kadınlığını maharetle gizlemiş belli,
Bundan uzun elbiseler tercih ediyor.
Saçlarını savuruşu bile,
Nispet benim diyen fahişelere.
Aşık olmaktan çekinir gibi,
Gözleri kapalı geçiyor Fransa'dan Bayan Paris.
Tütün sevmediğinden olsa gerek,
Puro içen adamlara yüz vermiyor,
Sade tıkırdıyor bakışları cilvesinden dökülen
"yaz gecelerinde"
Bir kulenin camından izler gibi masalı,
Rapunzel'in prensini bekliyor Bayan Paris.
İpek giyiyor ve gümüş seviyor,
çiçeği üstelik orkide,
Türkçesi yabancı bu nedenle,
Ahmet Arif okuyan sevgiliye..
Ayrılığının acısı Shakespeare'den çalınmış bir sone gibi,
Mağrur sallanıyor edebiyatın pençesinde.
Utanmadan bir de şiir sevmiyor Bayan Paris,
Küfreden kadına saygı duyuyor lakin.
Pis ne varsa uzak ondan ve düşleri
Pembesi bir bebek tulumunun.
Elleri hep çiçek sular gibi nazik,
Emeği grevden uzak bir baş eğiş.
Salınıyor Kapitalizmle,
Kucak dolusu savaş dağıtıyor.
Dokunmuyor çirkine,
Güzel ne varsa, onları söylüyor, Bayan Paris.
Gerçekten kaçıyor fakat
Yalana da sığınmıyor üstelik.
Para gibi özümseyip harcıyor gençliğini,
Bozulmadan ilerliyor cahilliği.
Sefaleti görmemek adına uzak durup çöllerden,
Zengin topraklara dikiyor ağacını,
Yağmura şükretmeyi bilmiyor, Bayan Paris.
Kuşkusuz bir bildiği var yine de dünyadan gizlediği,
Belki nedenidir gülümsemesinde ki sahteliğin.
Hoş ne geçerse adamın eline,
Kanmaktan geçiyor ya bu oyuncu tebessüme,
O yine de,
Kimseye değmesin diye bakışı,
Hep ıssız yolları seçiyor Bayan Paris,
İşte bundan,
Küçük Prens'in sarısını, Notre Dame'a döküyor.
30 Temmuz 2010 Cuma
23 Temmuz 2010 Cuma
Şimdi'yle başlayan sabah şiirleri
Şimdi bir yolculuktasın.
Memleketimin tozlu topraklı
Köylü caddelerinden geçiyorsun.
Gözlerin geceden uykusuz
Uyanışlar biriktiriyorsun, sabahlar.
Hareket ediyor toprak
Geçtiğin mevsim bahardan sonrası,
İlkin ardı.
Yaz kadar sıcak ve sarı,
Bir yolculuk.
Ben günü bitiriyorum
Başka bir coğrafyanın
Serin yeşilinde.
Benim topraklarım sabit,
Mevsimimin adı yaz, kendi güz.
Sen ise yolculukların en güzelindesin sevgili,
memlekettesin.
***
Şimdi uyandığın gecelerin koynuna güneşler salmalı.
Aydınlatmalı yüzünün beyazını.
Güzelliğin muhakkak
Fakat
Karanlıktan kurtarmalı, ışığını, yangınlarını.
Yıldızları sarıp sonra,
Ellerinin en insan kıvrımına
-parmaklarına-
Emekler yapıştırmalı.
Uyuyorsun sevgilim,
Taze düşlerine, kınalar yakmalı,
düğün gibi ulak gibi neşeye.
Ve papatyalar doldurmalı
altından ziyade keseye.
Çünkü gönlüm ak bir ekmek kadar hazır şimdi,
Gönlüm fırından henüz yayılan sıcak bir buhar
Yeniden yağmur oluncaya değin soluklanan.
Bu nedenle işte, beyazına kızıl katıp satmalı,
Seni en güzel sabaha uyandırmalı.
***
Şimdi yüzünden şafak geçiyor sevgilim.
Bulanıyor renkler,
Karanlıkların aydınlanmaya mahkum soluğunda.
Düzene girmiş nefesinle okşuyorsun,
Havanın karbonhidrat yalnızlığını.
Suretini kimseyle paylaşmadığını umuyorum.
-ummaktan ziyade istiyorum-
Zira kıskançlığın kör ayazıyla bölebilirim hayalini,
Aksi ihtimallerde.
Bir başına düşlüyorum seni.
Bencilce ve insanca bozuyorum düzenini.
Başka dilde anlatmıyorum yinede.
-anam dilinin en masum yanına saklıyorum.-
Memleketimin tozlu topraklı
Köylü caddelerinden geçiyorsun.
Gözlerin geceden uykusuz
Uyanışlar biriktiriyorsun, sabahlar.
Hareket ediyor toprak
Geçtiğin mevsim bahardan sonrası,
İlkin ardı.
Yaz kadar sıcak ve sarı,
Bir yolculuk.
Ben günü bitiriyorum
Başka bir coğrafyanın
Serin yeşilinde.
Benim topraklarım sabit,
Mevsimimin adı yaz, kendi güz.
Sen ise yolculukların en güzelindesin sevgili,
memlekettesin.
***
Şimdi uyandığın gecelerin koynuna güneşler salmalı.
Aydınlatmalı yüzünün beyazını.
Güzelliğin muhakkak
Fakat
Karanlıktan kurtarmalı, ışığını, yangınlarını.
Yıldızları sarıp sonra,
Ellerinin en insan kıvrımına
-parmaklarına-
Emekler yapıştırmalı.
Uyuyorsun sevgilim,
Taze düşlerine, kınalar yakmalı,
düğün gibi ulak gibi neşeye.
Ve papatyalar doldurmalı
altından ziyade keseye.
Çünkü gönlüm ak bir ekmek kadar hazır şimdi,
Gönlüm fırından henüz yayılan sıcak bir buhar
Yeniden yağmur oluncaya değin soluklanan.
Bu nedenle işte, beyazına kızıl katıp satmalı,
Seni en güzel sabaha uyandırmalı.
***
Şimdi yüzünden şafak geçiyor sevgilim.
Bulanıyor renkler,
Karanlıkların aydınlanmaya mahkum soluğunda.
Düzene girmiş nefesinle okşuyorsun,
Havanın karbonhidrat yalnızlığını.
Suretini kimseyle paylaşmadığını umuyorum.
-ummaktan ziyade istiyorum-
Zira kıskançlığın kör ayazıyla bölebilirim hayalini,
Aksi ihtimallerde.
Bir başına düşlüyorum seni.
Bencilce ve insanca bozuyorum düzenini.
Başka dilde anlatmıyorum yinede.
-anam dilinin en masum yanına saklıyorum.-
Gemici hava
Bugün ayağım toprağa deyince,
Parmaklarıma memleket kokusu dolandı.
Düğümlendi öyle,
-Hava sıcaktı-
Parmaklarıma memleket kokusu dolandı.
Düğümlendi öyle,
-Hava sıcaktı-
Onca uğraştım
Gemiciler bağlarmış
-Abim kaptandır-
Kördüğüm gibiydi sanki
-Hava Antalya-
Yardım eden izmarit
-Abim yakışıklı adamdır-
Ayağım toprağa deyince,
Oyun oynadım.
"benzetme" adı
-Ustam şairdir-
Gurbeti çocukluğa sarkıttım
-düğüm gemici hava sıcak usta şair kaptan-
Ad-sızlar
Uykuya yatarken
Uykusuzluğa yenilmek
-İnsomnia-
Türkçesi -?-
***
Fikrim; olaysız biten meyhane gecesi.
Adaptan değil de yorgunluktan.
***
Sayfalar dolsun diye şiir yazıyorum.
Çünkü üzerinde harf olmayan kağıt,
boşuna dönüşmüş ağaçtan.
Kesmişler, nafile
Kelimesi eksikse.
Haliyle şiir yazıyorum bende
Sayfalar boşa vakit öldürmesin diye.
***
Şemsiye altına gizlensek
korunabilir miyiz
sağanak yalnızlıktan?
^
yağan
Uykusuzluğa yenilmek
-İnsomnia-
Türkçesi -?-
***
Fikrim; olaysız biten meyhane gecesi.
Adaptan değil de yorgunluktan.
***
Sayfalar dolsun diye şiir yazıyorum.
Çünkü üzerinde harf olmayan kağıt,
boşuna dönüşmüş ağaçtan.
Kesmişler, nafile
Kelimesi eksikse.
Haliyle şiir yazıyorum bende
Sayfalar boşa vakit öldürmesin diye.
***
Şemsiye altına gizlensek
korunabilir miyiz
sağanak yalnızlıktan?
^
yağan
Bir şehre
Bir kenti özlemek benzemiyor insan hasretine
-lanet-
Şehirler nedense, sokağında yürümediğin sürece
Konuşmuyorlar seninle.
Küsüyor, bozuyor çocuk oyunlarını,
Uzaktakiler.
Oysa iyiyse düş kabiliyetin,
Saatler uzağında kurabiliyorsun benzer bir kenti.
Mesela İstanbul'u benzetmek,
Kulesiz bir memlekete.
-lanet-
Şehirler nedense, sokağında yürümediğin sürece
Konuşmuyorlar seninle.
Küsüyor, bozuyor çocuk oyunlarını,
Uzaktakiler.
Oysa iyiyse düş kabiliyetin,
Saatler uzağında kurabiliyorsun benzer bir kenti.
Mesela İstanbul'u benzetmek,
Kulesiz bir memlekete.
Tamarra'ya şiirler
Sana küskünüm Tamarra.
Bir zamanlar ki, kendinden kara saçlarına,
Ardından çokça şekil değiştirmiş
Nihayetinde, en Marliyn Monroe sarısına.
Yüreğimin en anne yanıyla,
Kızıyor, küsüyorum sana.
Dargınım Tamarra,
Esirgediğin yüzüne ve sesine.
Bir yeni yıl hediyesi gibi bahşettiğin sessizliğine
Hayıflanıyorum Tamarra.
Anıların durgun sokağından geçerken,
Kayboluyorum, yolum sana gelmesin diye.
Tamarra,
Unutmak adına seni, sana dair herşeyi
-acı veren, acıtan, adı acı olan-
O yanım, yarım,
ölsün istiyorum.
Tamarra,
İntiharlar giydiriyor, boynuna urganlar geçiriyor,
tüm ruhsal ve dahi sinirsel ilaçları susuz yutuyorum.
Tamarra,
Ne ölüyor, ne gidiyorsun.
Sadece susuyorsun
Tamarra,
Yapma.
Bir zamanlar ki, kendinden kara saçlarına,
Ardından çokça şekil değiştirmiş
Nihayetinde, en Marliyn Monroe sarısına.
Yüreğimin en anne yanıyla,
Kızıyor, küsüyorum sana.
Dargınım Tamarra,
Esirgediğin yüzüne ve sesine.
Bir yeni yıl hediyesi gibi bahşettiğin sessizliğine
Hayıflanıyorum Tamarra.
Anıların durgun sokağından geçerken,
Kayboluyorum, yolum sana gelmesin diye.
Tamarra,
Unutmak adına seni, sana dair herşeyi
-acı veren, acıtan, adı acı olan-
O yanım, yarım,
ölsün istiyorum.
Tamarra,
İntiharlar giydiriyor, boynuna urganlar geçiriyor,
tüm ruhsal ve dahi sinirsel ilaçları susuz yutuyorum.
Tamarra,
Ne ölüyor, ne gidiyorsun.
Sadece susuyorsun
Tamarra,
Yapma.
20 Temmuz 2010 Salı
Gözlerimin Küçülmesi
Gözlerimin küçülmesi,
Küçük gözlerim,
Korkutuyor beni.
Bakışlarımda mı küçülüyor,
Sanıyorsunuz?
-Göz ve bakmak uşağı aynı duyunun-
Büyüyorlar inadına,
Benim yeşilim daralırken,
Onlar mavi üretiyorlar inadına.
Küçük gözler ürkütür beni.
Milletin genetiğine –geleneğine-
Saygım sonsuz ya,
Yine de büyük olmalı göz dediğin.
Doğumun hediyesi değil,
Yaşamın sonucu olmalı.
-yaşamanın-
Saklamalı ve açmalı boyuna
Karanlık ne varsa
Renklere yansımayan
Işık geçirmeyen ne varsa
Tutup Aşil’in topuğundan
Vurmalı.
Küçük gözler yapamaz bunu
Minik ve ufak
Ve dahi kaybolmuş.
Gözlerim küçülüyor sanıyorsunuz
Bakmıyorum, görmemek adına
Ve duymamak gibi
Gören yerlerinin sesini.
Sadakati eksiltilmiş ne varsa
Küçük ve büyüğün adaleti
Orta direk cesareti
-Ecevit mavisi-
Ve hatta
Gözlerimin küçülmesi bile
Yetmiyor,
Bakışlarımın mübağalasına
Alası ve de
Kocaman yüzlere
Küçücük gözler satıyorlar
Dikilmiş kirpikleriyle
Korunmasız –toza,toprağa-
Ve var bir şey
Daha
Dahası
Benim gözlerim kadar dünya,
Bu, gözü hayatın
Ve
Ağlıyor.
14 Temmuz 2010 Çarşamba
Ağır Meziyet
Şimdi ucuz romanların
Fabrika sayfalarında taşan
Kelimeler kadar
Sahici ve basit
Özlemek seni.
Sen dediğim;
-özne mi sadece?-
Sen dediğim;
Hayat dediğim memleket
Dostum dediğim tüm kadınlar
Ve dahi ailem
Ve
Bir güzel sevgilim
Tamamı yani, düşlediğim.
Şehrin ve –diğer kentin-
Pastırma sıcağı mevsiminde
Trenlere doluşup, doluşup trenlerle
Emek taşıyan
Akşamüstleri ve güne müteakip
İşçilerim, emekçilerim
-hariç başbakandan,
Ziyade, kadın gibi adamlar,
Adam gibi kadınlar-
Onlar habersiz varlığımın şükreden bilincinden
Onlar gurbet kadar güçlü bir hayal
Yakan, yıkan ola ki yaşatan.
Dostum dediğim,
Haberleri geliyor sınırlardan.
Mekanik bir ses ulağı
Haber eden onları.
Dostum dediğim tüm kadınlar
-kadın gibi olmanın pis direnişleriyle-
Sergileniyorlar caddelerde.
Onlar hasret kadar hızla büyüyen bir hayal
Ve onlarla bir ve eksik ve tamamlanmamış
Yıllarla,
Paramparça yüreğim
Mürekkep ellerimle yazıyorum
Bende.
Ve bağırıyorum, sesimin en eylemci tiziyle,
Bahar gelememiş bu memlekette;
-yağmurlarla ve de-
Özlemek en ağır meziyettir!
10 Temmuz 2010 Cumartesi
Anne
Yoruldum anne,
yorulmaktan doyumsuz
-Güce sığınıp, gündüz askerler gibi-
İçim içimi dinlemiyor,
ölüyor içim sorgusuz
-Zayıf hain gece ve yine askerler gibi-
Bıkmak derdindeyim anne.
Bıkmaktayım yorulmaktan,
Yorulduğumdan
Savaş.
Şimdi anne, özlemeyi düşünüyorum
Ve gitmek geliyor aklıma.
İnsanlar gider, yollar biter.
Ama anne, sen, geride kalanlardaysan;
Gidemiyorsun geride bıraktığın sınırlara rağmen
Gümrüklere rağmen ve kendine rağmen
Gidememek oluyor adı, gitmene rağmen
-rağmen-
Gittiğin yerde yeni bir güneş yok
Güneş hep aynı, insanlar ama
Hep aynı
Yaşıyorlar anne, yürüdüklerini görüyorum
Ölüyorlar anne, koştuklarını görüyorum
Bilmiyorlar ama yaşarken, öldüklerini
Ve
Ölürken yaşamayı, anlamıyorlar..
Vazgeçiyorlar
gelecek uğruna geçmişten bile değil
bugünden sade, şu andan
ağladığın andan, gülmek uğruna
Ben biliyorum,
Ben yaşamayı Nazım'dan okudum
İşte bu yüzden yüreğimde koca bir taş
İçime ne zaman ölmek fikri düşse
Yada vazgeçip yürümekten
durmak gibi bir eylem
Yüreğimin tam dibinde öyle bir taş
Yaşamak gibi
'Sincap gibi mesela'
Vazgeçemiyorum işte, insanlara rağmen.
İnsanlar anne caddelerde, trende, okulda ve evde
Nefes alırken harala gürele
Koştururken maddi çıkarların peşine
Bıkmadan usanmadan her gün aynı öğünü yemekten
-ne yazık ki bilmeden-
Görmeden diğerlerini
kum kadar küçük
ve çok
dertleriyle birlikte
Ölmekten korkuyorlar
Benim derdim ne bilmeden
Diğerlerini birde
savaşı bilmeden mesela
savaşın çocuklarını
Ölmekten korkuyorlar
-yaşamaya rağmen-
Ben anne, şimdi
Özlemek fiilinin hakkını veriyorum iyiden
Hatta en güzelinden bir özlemek
Bilemezsin anne nasıl ağır bir eylem
Düşünmekten beter, işkencedeki korkudan beter
Özlemek anne, gurbet adı; hasret
Gidiyorsun,
Yollardan ziyade okyanuslar bile aşıyorsun
İnsan gider çünkü, gitmek insana yaraşan
Tarih adı: göç
Mübadele bazı
Geride gözlerin, arkanı kolluyor
Sen yeni'den öğreniyorsun takvimi
Zaman bildiğinden değişik akıyor
Güneş gibi o da hep aynı
Zaman ya
Ama yeni'den öğreniyorsun, ayı yılı ve dahi saati
Ekmek'e başka isim takıyorlar
Emek'e başka
Anlamı hep bir ya
Zor ya verimi
Dili başka, sesi başka
Korkusu hele bambaşka
Kokusu bir de
Çiğ.
Anne şimdi, ben
Özlemin hakkını veriyorum şahaneden
Balık gibi özlüyorum
Kaygan derimden akıtıyorum suyu
Unutup özlediğimi
Bir sonraki zaman
Yine özlüyorum.
Ya da anne
Tavşandan beter özlüyorum
-çiftlik tavşanı diyelim birde-
Kemiriyorum hasreti
Tüketmek arzusuyla yanıp tutuşuyorum
Özlemeyi
-İşte ondan beter özlemem benim
Ana dilde kahvaltıyı-
Hayat.
Polis korkusunu anne
Dinlenmenin şüpheli tedirginliğini
Üretmeyi anne
Sorun üretenlere kızmayı
Çözümsüz olmayı
Yinede herhangi bir çözüme karşı
Alınan önlemleri;
Yoksa engelleri
Dinlenmeyi..
Memleketin karışık halini özlüyorum anne
Burdaki düzenden bıkıp
Kaos karşısına dikilmeyi özlüyorum
Siper olmayı.
Çocuklar anne
Çocuklar da zaman gibi işte,
Aynı.
Çocukları özlüyorum
Fakat
Bizim çocukları
Sıcağında havanın
Yazında mesela
Adını söyleyemedikleri
Fışkiyenin
En su'dan yerinde zıplamalarını
Lokum gördüler mi
Saldırmalarını şeker elleriyle
'abi bi mendil'
demelerini, ihtiyar yürekleriyle
Kara yüzlerine yaraşan
Ak gülümsemelerini
İpe gitse bile vazgeçmeyişini
İnadını, zeytin gibi naz'ını
-zeytin dalı gibi-
Mağrur hissinden sıyrılmışını
Bizim çocukları özlemenin
Hakkını veriyorum anne,
Haksızlığına bile kızmıyorum anne..
Saatlerce.
Ben şimdi,
Anne demeyi özlüyorum.
Anne dersin, Ana dersin
Anne'm deyişi olur..
Anne hep aynı değil ama
Zaman gibi değil mesela
Ya da güneş.
Vazgeçmeyeceğimi bildiğinden anne,
Sırf sen buna inandın diye
Ben yorulmalarımı, özlemelerimi,
Geçtiğim denizleri,
Bozuk, yürek yoran dizeleri,
Bir kenara bırakıyorum anne
Umut'a tutunuyorum,
Tanıdığın kızın gibi
Ağlamanın yetmediği anlarda
Boyuna gülmeler dikiyorum
anne..
-ama anne
bilmelisin yoruldum
yüzümdeki en oyuncu
gülümsemeden
gözlerimi gizlediğim gözlüklerden
şişinden
sürekli kızaran burnumdan
ve hasreti koklamasından
düşmeye meyilli bu omuzlardan
bu koca bedeni zar zor taşıyan ayaklardan
hep bilindiğinden güçlü olmaktan
güce sığınmaktan, zayıflıktan kaçmaktan
ama anne,
bilmelisin,istiyorum
zayıf olmayı, düşüp dizlerimi kanatmayı
çocukken
bisikletle hep içine düştüğüm
gül bahçelerini istiyorum anne
çizilsin istiyorum kollarım
gülün kırmızısıyla
kanasın istiyorum
acısın canım, acımasın
gitmemek istiyorum anne
özlememek istiyorum
dünyayı mesela,
diğerlerini,
insanları,
ve yeşil ne varsa
güzellik adı
istiyorum bir hep
yok bencil asla
ama anne, bilmelisin
bitmiyor...-
Veronika
Veronika
Veronika!
Ellerinde sakladığın
Baharları
Sal
Bırak onları Veronika.
Mevsimleri geri ver
Veronika
Mevsimsiz sevişilmez
Öğrendin Veronika
Bahar sen'din
Gördün, sal artık
Hapsetme güneşi
Gülüşüne.
Pazar kahvaltısı
Veronika
Ekmek kadar
Ordaki
Ve çay gibi sıcak
Evet Ekmek kadar
Beyaz ve ak ve dahi beyaz
Ve yeniden ak
Veronika,
Bahar sen'din,
Sal güneşi Veronika,
Mevsimsiz sevişilmez.
Ellerinde sakladığın
Baharları
Sal
Bırak onları Veronika.
Mevsimleri geri ver
Veronika
Mevsimsiz sevişilmez
Öğrendin Veronika
Bahar sen'din
Gördün, sal artık
Hapsetme güneşi
Gülüşüne.
Pazar kahvaltısı
Veronika
Ekmek kadar
Ordaki
Ve çay gibi sıcak
Evet Ekmek kadar
Beyaz ve ak ve dahi beyaz
Ve yeniden ak
Veronika,
Bahar sen'din,
Sal güneşi Veronika,
Mevsimsiz sevişilmez.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)