30 Temmuz 2010 Cuma

Bayan Paris

Ayağına olmadığından,
Eline yakıştırdığı rugan kırmızısını
Umarsız taşır gibi geçiyor Fransızca'dan Bayan Paris.
Şarabı yatağa döküldüğünden, 
Üzüm kokuyor her uykusu.
Kadınlığını maharetle gizlemiş belli,
Bundan uzun elbiseler tercih ediyor.
Saçlarını savuruşu bile,
Nispet benim diyen fahişelere.
Aşık olmaktan çekinir gibi,
Gözleri kapalı geçiyor Fransa'dan Bayan Paris.
Tütün sevmediğinden olsa gerek,
Puro içen adamlara yüz vermiyor,
Sade tıkırdıyor bakışları cilvesinden dökülen
"yaz gecelerinde"
Bir kulenin camından izler gibi masalı,
Rapunzel'in prensini bekliyor Bayan Paris.
İpek giyiyor ve gümüş seviyor,
çiçeği üstelik orkide,
Türkçesi yabancı bu nedenle,
Ahmet Arif okuyan sevgiliye..
Ayrılığının acısı Shakespeare'den çalınmış bir sone gibi,
Mağrur sallanıyor edebiyatın pençesinde.
Utanmadan bir de şiir sevmiyor Bayan Paris,
Küfreden kadına saygı duyuyor lakin.
Pis ne varsa uzak ondan ve düşleri
Pembesi bir bebek tulumunun.
Elleri hep çiçek sular gibi nazik,
Emeği grevden uzak bir baş eğiş.
Salınıyor Kapitalizmle,
Kucak dolusu savaş dağıtıyor.
Dokunmuyor çirkine, 
Güzel ne varsa, onları söylüyor, Bayan Paris.
Gerçekten kaçıyor fakat
Yalana da sığınmıyor üstelik.
Para gibi özümseyip harcıyor gençliğini,
Bozulmadan ilerliyor cahilliği.
Sefaleti görmemek adına uzak durup çöllerden,
Zengin topraklara dikiyor ağacını, 
Yağmura şükretmeyi bilmiyor, Bayan Paris.
Kuşkusuz bir bildiği var  yine de dünyadan gizlediği,
Belki nedenidir gülümsemesinde ki sahteliğin.
Hoş ne geçerse adamın eline,
Kanmaktan geçiyor ya bu oyuncu tebessüme,
O yine de,
Kimseye değmesin diye bakışı,
Hep ıssız yolları seçiyor Bayan Paris,
İşte bundan,
Küçük Prens'in sarısını, Notre Dame'a döküyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder